Türk Hukukunda Bakanların Hukuki Sorumluluğu
Av. Faik BİRİŞİK
Konya Barosu Avukatı
TÜRK HUKUKUNDA BAKANLARIN HUKUKİ SORUMLULUĞU
Özet: Bakanlıkların siyasi ve cezai sorumluluklarının yanında ayrıca bir de hukuki sorumlulukları söz konusudur. Anayasamızda bakanların hukuki sorumluluğuna ilişkin bir hüküm yoktur. Her ne kadar, anayasa ve kanunlar, bakanların görevleriyle ilgili eylem ve işlemlerinden dolayı hukuki sorumluluklarına ilişkin özel prosedür öngörmemiş ise de, bakanların görevleriyle ilgili eylem ve işlemlerinden dolayı şahıslara ve devlete verdikleri zararlardan sorumlu olmadıkları anlamına gelmez. Bu çalışmamızda birer gerçek kişi olan bakanların görevlerinden doğan eylem ve işlemleri genel hükümlere göre ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır.
LEGAL MINISTERIAL RESPONSIBILITY IN TURKISH LAW
Summary: Ministers in Turkey are not only politically or criminally but also legally responsible. There is no rule in the Constitution of the Republic of Turkey that defines the legal responsibility of ministers. Although the constitution and other law codes do not define any special procedure about the legal responsibility of the ministers for their jurisdictional acts and operations , it does not mean that they are not responsible for the loss and damage they inflict on other individuals or the state during their office. In the present study, all jurisdictional acts and provisions of ministers, who are natural persons, have been analysed in detail according to the general provisions.
Giriş
Türkçe sorumluluk kelimesi, soru kökeninden türetilmiştir ve bu hali ile anlamı sorulabilirliktir. Sorumluluk kelimesinin Arapça karşılığı, mesuliyettir. Mesuliyet kelimesi de benzer şekilde, soru anlamında kullanılan sual kökeninden türetilmiştir. Yani, Türkçe ve Arapçada sorumluluk kelimesi soru kökenine dayanmaktadır. Batı dillerinde ise sorumluluk Fransızcada responsabilite ve İngilizcede responsability kelimesinin kökeni olan reponsa (cevap) kelimesidir[1].
Sorumluluk, siyasi sorumluluk, parasal sorumluluk, cezai sorumluluk ve hukuki sorumluluk gibi çeşitli yönleri bulunan çok geniş bir kavram[2] olmakla birlikte, makalemizde, bakanların özel hukuk alanındaki hukuki sorumlulukları üzerinde durulacak ve bu konuyla ilgili hukuki inceleme yapılacaktır.
1. Hukuki Sorumluluk Kavramı
Toplumsal bir varlık olarak insan yaşamı süresince içinde yaşadığı toplumla ilişki içindedir. Bunun sonucu olarak insan bireylerle ya önceden kanunla belirlenmiş, ya da kendi aralarında yaptıkları akitlerden doğan borç ilişkilerine girerler[3].Toplum halinde yaşamak mecburiyetinde olan insanların birbirleri ile olan ilişkilerinde hukuka aykırılık teşkil eden davranışları sonucu zarar görmeleri günlük yaşamda sıkça rastlanılan olaylardır[4].
Hukuk düzenince, hukuka ve akde aykırı bir fiiliyle, başka bir kimseye, maddi ve manevi bir zarar veren kimsenin, bu zararı tazmin etmekle yükümlü tutulmasına ‘hukuki sorumluluk’ denilmektedir[5]. Diğer bir ifadeyle, hukuki sorumluluğun konusunu, zarar verenin, zarar görenin uğramış olduğu zararı tazmin etmesi oluşturur. Bu anlamda sorumluluk hukuku tazminat hukuku ile eşanlamlı bir kavramdır. Sorumluluk hukuku sözleşme dışında meydana gelen zararın giderilmesini düzenleyen kurallar bütünü olarak incelenebilir[6].
Hukuki sorumluluk kavramı iki ayrı anlamda kullanılır, birincisi “-ile sorumluluk” ikicisi “-den sorumluluk” şeklinde açıklanabilir. İle sorumlulukta borçlunun malvarlığıyla sorumluluğu söz konusudur. Yani –ile sorumluluk borcunu tam veya gereği gibi yerine getirmemiş borçlunun malvarlığına, alacaklının yetkili devlet organları aracılığıyla el koyması durumunu anlatmaktadır. “-den sorumluluk” kavramı ise bir kişinin hukuk düzeninin koymuş olduğu genel bir hukuk kuralına ya da bir sözleşmeden yani hukuki ilişkiden doğan özel bir yükümlülüğe aykırı davranışlarından doğan sorumluluktur. “-den sorumluluk” kavramında bir kişinin diğer bir kişiye vermiş olduğu akdi veya sözleşme dışı zarardan doğan sorumluluk mevcuttur. Başka bir anlatımla, burada bir zarardan veya zarar verici fiilden sorumluluk söz konusudur[7].
2. Bakanların Hukuki Sorumluluğu
2.1 Genel Olarak
Bakanlıkların siyasi ve cezai sorumluluklarının yanında ayrıca bir de hukuki sorumlulukları söz konusudur. Hukuki sıfatı buradaki anlamıyla, özel hukuka (medeni hukuk, borçlar hukuku ve ticaret hukuku) ilişkin demektir. Birer gerçek kişi olarak bakanların, kişiler hukuku, aile hukuku, miras hukuku ve eşya hukuku alanında, tüm diğer gerçek kişiler gibi Türk Medeni Kanunun hükümlerine tabi olduklarından şüphe yoktur. Yani bakanların hukuki sorumluluğundan bahsedildiğinde kastedilen asıl şey bakanların borçlar hukuku alanındaki sorumluluğudur. Borçlar hukuku alanında sorumluluk, bir borç ilişkisinden kaynaklanır. Borç ise esasen bir akitten veya haksız fiilden doğar. Kişinin sözleşmemeye uymaması veya yaptığı haksız fiil neticesinde ortaya çıkan zararları gidermesi gerekir[8].
Anayasamızda bakanların hukuki sorumluluğuna ilişkin bir hüküm yoktur. Ancak bakanların görevlerinden doğan eylem ve işlemleri yalnız ceza bakımından değil, hukuk bakımından da sonuçlar verebilir. Yani bakanların görevlerinden doğan eylem ve işlemleri yalnız kamu düzenini bozarak bütün topluluğu ilgilendirecek sonuçlar değil, fakat aynı zamanda veya yalnızca mamelekler arasındaki dengeyi değiştirerek para ile ölçülmesi kabil ve tazmini mümkün zararlı sonuçlar da doğurabilir ve birer gerçek kişi olan bakanların genel hükümlere göre bu sonuçlara katlanmaları gerekir[9].
Her ne kadar, anayasa ve kanunlar, bakanların görevleriyle ilgili eylem ve işlemlerinden dolayı hukuki sorumluluklarına ilişkin özel prosedür öngörmemiş ise de, bakanların görevleriyle ilgili eylem ve işlemlerinden dolayı şahıslara ve devlete verdikleri zararlardan sorumlu olmadıkları anlamına gelmez. Anayasa ve kanunlarımızda, bakanların görevleriyle ilgili eylem ve işlemlerinden doğan zararlı sonuçları gidermek zorunda olmalarını, yani hukuken sorumlu tutulmalarını yasaklayan hiçbir hüküm yoktur[10]. Tam aksine buna cevaz veren şu hükümlerden bahsetmek mümkündür[11].
Anayasamızın 40. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, “kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir”. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.
Yine Anayasamızın 129. maddesinin beşinci fıkrasına göre, “memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerinin kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil şartlarına uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir’’.
Böylece Anayasamıza göre; bakanlarda, görevleriyle ilgili kusurlu olarak vermiş oldukları zararları, memurlar ve diğer kamu görevleri gibi tazmin etmekle sorumludurlar. Ancak, Anayasanın 129. maddesine göre, zarara uğrayanlar, bakanların şahsına karşı değil, bakanlık aleyhine dava açabilecektir. Bakanın kusuru yüzünden bakanlık mahkûm edilir ve tazminat ödemek mecburiyetinde kalırsa, bakanlık bakana rücu edebilecektir[12].
Eski anayasalarımızda ise, 1876 Anayasası madde 33 hükmü koymuştur. Bu hükme göre, “Memuriyetlerinden hariç ve sırf zatlarına ait her nevi deavide vükelanın sair efradı-ı Osmaniyeden aslı farkı yoktur. Bu misillühususatın muhakemesi ait olduğu mehakim-i umumiyede icra olunur’’[13].
1921 Anayasasında bu konuda hiçbir hüküm yoktur[14]. 1924 Anayasası hukuki sorumluluk konusunda açıklık getirmemekle beraber, cezai ve hukuki sorumluluk ayrım yapmaksızın 61. maddede “görevlerinden doğacak işlerden dolayı yargılanmaları hususunda Yüce Divan’ın kurulacağından söz etmektedir. Görüldüğü gibi 1924 Anayasası sadece bakanlıkların cezai sorumluluklarından bahsetmemiş ve bu suretle hukuki ve cezai sorumluluk arasında bir ayrım yapmamıştır. Hem cezai hem de hukuki sorumluluğu kapsayacak şekilde genel terimler kullanılmıştır. Buna paralel olarak T.B.M.M içtüzüğünün 169. maddesi ile her türlü tereddüdü önleyecek şekilde cezai ve hukuki(akçalı)sorumluluk tabirini kullanmıştır[15]. Uygulamada da, bakanların hukuki sorumlulukları ile ilgili davalar Yüce Divan’da görülmüştür.
1924 Anayasasının 61. maddesi ve 1927 tarihli T.B.M.M İçtüzük m.169-176 gereğince hem hukuki hem de cezai sorumluluk halleri için Yüce Divan yetkili kabul edilmişti. Ancak doktrinde, bakanların devlete karşı hukuki sorumluluğu halinde Yüce Divan, şahıslara karşı sorumluluk halinde ise genel mahkemelerin yetkili olduğu kabul edilmekteydi[16].
1961 ve 1982 Anayasalarına göre, Anayasa Mahkemesi Yüce Divan olarak yalnız görevden doğan suçları yargılayan bir mahkemedir, yargılama yönünde görevi suçla sınırlıdır. Bakanlara karşı, hukuki sorumluluk davalarına Anayasa mahkemesinde bakılmaz. Hukuki sorumluluk alanında Yüce Divan görevli değildir[17]. Zira Anayasamızın 148. maddesinin 3. fıkrasında “Anayasa Mahkemesi… Bakanlar Kurulu üyeleri… görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar’’ denilmek suretiyle Yüce Divan’ın yalnızca cezai sorumluluklarla ilgili davalara bakacağı belirtilmiştir. Dolayısıyla hukuki sorumluluk için ayrı bir merciden bahsedilmemesi sebebiyle, hukuki sorumluluk alanında görevli mahkemeler adli yargı koluna mensup hukuk mahkemeleri görevli sayılır. Bu durum 1961 Anayasası’ndan beri devam ede gelmektedir. Böylece 1961 Anayasası’nın1 47/2 maddesi ve 1982 Anayasasının 148/3 maddesi hukuki sorumluluk Yüce Divan’ın görev alanından çıkarılmış ve genel mahkemelerin görev alanına sokulmuştur[18].
Hukuki sorumluluk herhangi bir eylem veya işlem neticesi ortaya çıkabilir. Hangi tür eylem ve işlemlerin hukuki sorumluluğa yol açacakları cezai sorumluluktaki gibi tadadı bir biçimde sayılamaz[19].
Hukuki sorumluluktan dolayı bakanlar hakkında dava açılabilmesi için ilgili bakanın dokunulmazlığının kaldırılmasına gerek yoktur. Çünkü dokunulmazlık, milletvekilleri ve bakanlar hakkında ceza davası açılmasına engel teşkil etmektedir. Ceza davaları dışında açılacak davalarda dokunulmazlık etkili olmadığından, ilgili bakanın dokunulmazlığının kaldırılması gibi bir sorunla karşılaşmadan, ilgili bakan hakkında görevli ve yetkili mahkemeden hukuki sorumluluk davası açılabilir[20].
2.2. Bakanların Kişisel Eylem ve İşlemlerinden Kaynaklanan Hukuki Sorumluluğu
Bakanların hukuki sorumluluğu alanında da bakanların “görevleriyle ilgili eylem ve işlemlerinden kaynaklanan hukuki sorumluluğu’’ile “bakanların kişisel eylem ve işlemlerinden kaynaklanan hukuki sorumluluğu’’ arasında ayrım yapıp konuyu incelemekte fayda vardır[21].
Bakanların görevi dışındaki kişisel fiil ve işlemlerinden kaynaklanan sorumluluğunun tam olduğu kabul edilmektedir. Zira bakanlar birer gerçek kişilerdir ve birer gerçek kişi olarak hukuki sorumlulukları vardır[22]. Yani bakanlarında, görevleri dışında, özel hukuk alanında, birer gerçek kişi olarak eylem ve işlem yapmaları mümkündür. Böyle bir durumda, ilgili bakan, tüm diğer gerçek kişiler gibi kendi eylem ve işlemlerinden sorumludur[23].
Bakanların görevleriyle ilgili olmayan, tamamen şahsi kusurları ile verdikleri zararlardan dolayı, kendilerine karşı genel hükümlere göre dava açılır. Bu açıdan, bakanlarla kamu görevlisi sayılmayan kimseler arasında fark yoktur[24]. Zira doktrinde, kamu görevlisi aleyhine görevle ilgili olmayan kişisel kusuru sebebiyle verdiği zararlardan dolayı adli yargı koluna mensup mahkemelerde dava açılabileceği kabul edilmektedir[25].
Bakanların buradaki hukuki sorumluluğu, bakanların özel hukuka ilişkin sorumluluğu demektir. Özel hukukun bir dalı olan medeni hukukun alt alanı olan kişiler hukukundan kaynaklanan haklara ve yükümlülüklere birer gerçek kişi olan bakanların tabi olduğuna hiç şüphe yoktur. Örneğin, bakanların seçilme yeterliliğinin şartlarından biri de “kısıtlı” olmamaktır. Burada “kısıtlılık’’ kavramı medeni hukuka (kişiler hukukuna) göre belirlenir. Bakanlarında tüm diğer gerçek kişiler gibi aile hukukundan kaynaklanan haklara ve yükümlülüklere tabi olduklarından şüphe yoktur. Bakanların miras hukuku hükümlerine göre haklara ve borçlara sahiptir. Aynı biçimde bakanların eşya hukukundan doğan hak ve borçlara sahip oldukları da kuşkusuzdur. Örneğin bakanların gayrı menkul ve menkul mallara malik olabilirler, bunları devir ve ferağ edebilirler o halde banklarında birer gerçek kişiler olarak medeni hukuk alanında sorumluluklarının tüm diğer gerçek kişiler gibi tam olduğu söylenebilir[26].
Borçlar hukuku alanında sorumluluk, bir borç ilişkisinden kaynaklanır borç ise yukarıda da değinildiği gibi kural olarak bir akit veya haksız fiilden doğar. Bakanlarda hak ve fiil ehliyetine sahip birer gerçek kişiler olarak, borçlar hukuku alanına giren satım, kira gibi sözleşmeler yapabilirler. Bu takdirde ilgili bakanın sözleşmeden kaynaklanan sorumluluğu olabilir. Bakanlar da tüm gerçek kişiler gibi, yaptıkları sözleşmelerden kaynaklanan borçlarını ifa etmelidirler. İfa etmiyorlarsa tüm gerçek kişiler gibi borcunu yerine getirmeyen ilgili bakan hakkında adli yargı kolunun görevli ve yetkili hukuk mahkemesinde dava açılabilir ve hukuk mahkemeleri ilgili bakan hakkında bir takım müeyyidelere, özellikle tazminat ödemeye hükmedebilirler. Örneğin, bakan görevinin dışında kendi özel kullanımı için bir kiralamış fakat kira bedelini ödememiş ise kendisine karşı hukuk davası açılabilir[27].
Borçlar hukuku alanında borcun diğer bir kaynağı da haksız fiildir. Bakanlar da diğer gerçek kişiler gibi, haksız fiil niteliğinde olan davranışlarından dolayı başkalarına verdikleri zararları tazmin etmekle yükümlüdürler. Örneğin bir bakan komşusuna hakaret etmiş olabilir. Görevi dışında kendi özel otomobili ile kusurlu olarak bir kişinin yaralanmasına sebep olmuş olabilir. Böyle durumlarda da bakanların hukuki sorumluluğu tamdır. Bu gibi durumlarda bakanlarda tüm diğer gerçek kişiler gibi tabi olduğu sorumluluk kurallarına tabidirler. İlgili bakan, tüm diğer gerçek kişiler gibi yetkili ve görevli hukuk mahkemelerinde yargılanır ve tazminat ödemeye mahkûm olabilir. Böyle bir kararın ircasıda genel hükümler çerçevesinde olur[28].
2.3. Bakanların Görevleriyle İlgili Eylem ve İşlemlerinden Dolayı Hukuki Sorumluluğu
Burada bakanların görevleriyle ilgili hukuki sorumluluğu ele alınacaktır. Aslında bakanların görevleriyle ilgili hukuki sorumlulukları hizmet kusurları dışında söz konusu olup şahsi kusurlarının varlığı halinde mevcuttur[29]. Burada ilgili bakanın davranışı bir suç teşkil etmemekle beraber “tahsisatı tecavüz etmek, usulsüz sarfiyatta bulunmak” gibi devletin mali zararıyla sonuçlanacak yolsuz bir işlem veya fiil şeklinde olabilir[30].
Bakanların hukuki sorumluluğunun dayandığı ana fikir kusurdur, yani ilgili bakan, prensip itibariyle kusurlu olan eylem ve işlemlerinin doğurduğu zararları tazmin etmek zorundadır[31]. Türk Borçlar Kanunun 49. maddesi bakanların hukuki sorumluluğu konusunda da geçerlidir[32]. Gerçekten Türk Borçlar Kanunumuzun 49. maddesi özel hukuk alanında kişilerin sorumluluğunu kusura isnat ettirmektedir. Her ne kadar özel hukuk alanında kusura dayanmayan objektif sorumluluk şeklide kabul edilmiş ise de, bu tamamen istisnaidir ve ancak kanunun açık bir surette belirttiği hallere münhasırdır[33].
Bakanların görevleriyle ilgili işlem ve eylemlerinden kaynaklanan hukuki sorumlulukları, genel hükümler dairesinde, kusur prensibine dayanmaktadır. Çünkü mevzuatımızda bakanlar hakkında bu prensipten ayrılmayı gerektirecek özel hükümler yoktur[34]. Gerçekten bakanlar, idare hukuku açısından memur sayılmazlar[35]. Bu nedenle bakanlara, görevlerini yerine getirirlerken doğan zararlar konusunda, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 12. ve 13. maddelerinin kendilerine uygulanması söz konusu olamaz[36]. Bakanların hukuki sorumlulukları çoğu zaman kamu hizmetlerinin görülmesi münasebetiyle yapılan veya alınan idari eylem ve kararlardan doğacağı için, acaba sorumluluk idareye mi, yoksa ilgili bakana mı yükletilir? İdare hukukunda kabul gören anlayışa göre idari fiil veya işlemlerin yapılmasından kaynaklanan kusur hizmet kusuru ve şahsi kusur olarak ikiye ayrılmakta; kusur hizmet kusuru ise sorumluluk idareye, kusur memurun kişisel kusurunu teşkil ediyorsa sorumluluk memura yükletilmektedir. Bakanlar hukuki durumları itibariyle memur sayılmasalar da hukuki sorumluluk bakımından bakanlar diğer memurlar arasında bir ayrım yapmaya lüzum da yoktur[37].
Bakanların hizmet kusuru teşkil eden eylem ve işlemleri, aslında idare hukukunda görülen “idarenin kusurlu sorumluluğundan başka bir şey değildir. İdarenin kusurlu sorumluluğu, ilgili bakanın bir hizmetin kurulması, düzenlenmesine ve işletilmesine ilişkin kusurlu eylem ve işlemlerinden kaynaklanan sorumluluğudur. Böyle bir durumda, ortaya bir zarar çıkmış ise, ortaya çıkan zarardan, kişisel olarak bakan değil idare sorumludur. Zira Anayasamızın 125. maddesinin son fıkrasına göre “idare kendi eylem ve işlemlerinden kaynaklanan zararı ödemekle yükümlüdür’’ böyle bir dava tam yargı davası olarak idari yargıda açılır[38].
Ancak bakanların görevleri esnasında ve görevleriyle ilgili yaptıkları bazı eylem ve işlemleri hizmet kusuru değil, kişisel kusur teşkil edebilir. Bakanların görevleriyle ilgili kişisel kusur teşkil eden eylem ve işlemlerinden kaynaklanan hukuki sorumlulukları da tamdır. Fakat bakanların kişisel kusur teşkil eden eylem ve işlemleri ile, bakanların hizmet kusuru teşkil eden eylem ve işlemlerini birbirinden ayıracak ölçüt nedir? Yani zararlı sonuca neden olan kusur ne zaman şahsidir ne zaman hizmete aittir[39]. Her şeyden önce şunu söyleyebiliriz ki, ilgili bakanın eylem ve işlemi cezai neticeler de doğurmakta ise kusurun kişisel olduğundan tereddüt edilemez. Çünkü cezai sorumlulukta kusurun kişiye veya idareye ait olduğu gibi bir ayrım yapılmaz. Böyle bir durumda kusur tamamen kişiseldir. Zira ceza hukukunda sorumluluğun şartı failde cürüm işleme kastının bulunmasıdır böyle bir kastı idare atıf imkansızdır. O halde, ilgili bakanın hukuki sorumluluğu, cezai bir fiile bağlı olarak söz konusu olmak da ise burada, kusurun idareye değil ilgili bakana ait olduğunu kabul etmek ve ilgili bakanın sorumluluğu cihetine gitmek gerekir[40].
Sadece hukuki sorunun mevcut olduğu hallerde ise kusurlu fiil hizmetin normal icaplarından ayrılamazsa kusur hizmete aittir ve sorumluluk idareye yükletilir. Eğer fiil hizmetin icaplarından ayrılacak bir mahiyette ise, kusur şahsidir ve ilgili bakan bizzat sorumludur. Nitekim Yargıtay bir kararında “şekil ve maksat bakımından idari tasarruf mevhumu ile telif kabul etmeyen kanunsuz bire hareketi’’ şahsi kusur olarak telakki etmek suretiyle aynı sonuca varmıştır. Fakat bir hareketin hangi hallerde şekil ve maksat bakımından idari tasarruf mevhumu ile telif kabul etmez olduğunu önceden belirtmeye imkân yoktur. Durumu her hadiseyle ayrı incelemek gerekir. Bu konuda şunu söyleyebiliriz ki, idari tasarrufta bulunan ilgili bakanın kötü niyeti şahsi kusuruna delil olabilir[41].
Bu ayrımdan yola çıkarak, bakanların şu tür eylem ve işlemlerini kişisel kusur oluşturduğunu söyleyebiliriz[42]:
1) İlgili bakanın, kişisel nedenlerle örneğin öç alma kişisel menfaat temin etme sebebiyle yapmış olduğu eylem ve işlemler kişisel kusur sayılır. Çünkü burada ilgili bakanın kötü niyeti söz konusudur.
2) İlgili bakanın suç niteliğindeki davranışlarında da kişisel kusuru söz konusudur. Örneğin bir bakanın görevi esnasında ve göreviyle ilgili bir iş nedeniyle bir kişiyi dövmesi durumunda kişisel kusuru vardır.
3) İlgili bakanın yargı kararlarına uymaması, yargı kararlarını uygulamaması durumunda da kişisel kusuru söz konusudur.
4) İlgili bakanın hatası çok ağır ve bariz ise yine kişisel kusuru söz konusudur. Bakanın kendisini yetkilendiren kanun hükmünü çok bariz ve ağır bir biçimde aşması da kişisel kusur oluşturmaktadır.
Ancak yargı kararlarına uymama her zaman mutlaka kişisel kusur teşkil eden eylem ve işlemlerden sayılmaz. Yargı kararlarını yerine getirmemek bazen maddi veya hukuki imkânsızlıktan ileri gelebilir. Yani, yargı kararlarına uymamak, her zaman ilgili bakanın şahsi kusuruna işaret etmez. Bu hususta görev kusuru ve salt şahsi kusur ayrımını yapmak gerekir[43].
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 25.11.2009 Gün, 2009/4-453 E. Ve 2009/553 K. Sayılı kararında, yargı kararını yerine getirmemeyi bu hususa aykırı davranmayı “ağır bir kişisel kusur” kabul etmiştir[44].
Bakanların, siyasi şahsiyetleri ve fonksiyonları ile geniş yetkileri ve üst idari amir olan vasıfları mukabilinde, şahsi kusurlarından dolayı adli yargı mahkemeleri önünde hesap vermeye mecbur tutulabilmeleri, vatandaşlar için bir güvence ve Anayasadaki kanun önündeki eşitlik prensibinin bir tatbiki, bakanlar açısında ise, yetkilerini kullanırken ve görevlerini yerine getirirlerken dikkatli davranmaları sonucunu meydana getirecektir[45]. Bakanların şahsi kusurlarının varlığı halinde, zarar gören kişinin genel hükümlere göre, ilgili bakanın şahsına karşı adli yargıda hukuk davası açıp tazminat isteme hakkı teorik olarak mümkündür. Ne var ki, doğrudan ilgili bakanın şahsına karşı kişisel kusurundan dolayı genel hükümlere göre adli yargıda dava açmanın Anayasamızın 40. maddesinin 3. fıkrası ile 129. maddesinin 5. fıkrası karşısında mümkün olmadığı söyleyebiliriz[46].
Anayasamızdaki bu düzenlemeler, kamu görevlilerinin üçüncü kişilere verdikleri zararlardan birinci derecede ve doğrudan doğruya ancak idarenin sorumlu olabileceğini ifade etmektedir. Anayasamızın 40. maddesinin ikinci fıkrasında "resmi görevliler"den bahsedilirken Anayasamızın 129. maddesinin beşinci fıkrasında "memurlar ve diğer kamu görevlileri" İbaresine yer verilmiştir[47].
Bakanlar acaba, Anayasamızın bu hükümleri açısından “kamu görevlisi” ve “resmi görevli” olarak kabul edilebilir mi? Belirtmek gerekir ki, "resmi görevli” kavramı “kamu görevlisi” kavramından daha geniştir[48]. Geniş anlamda resmi görevli yasama, yürütme ve yargı organlarını ihtiva eder bir şekilde, devletle ilgili olan, devlet adına hareket eden bütün görevlileri kapsamaktadır[49]. Bu anlamda, bakanların da resmi görevli oldukları konusunda herhangi bir tereddüt yoktur[50]. Ancak, Anayasanın 40/2 hükmü açısından yasama organını oluşturan üyelerin de resmi görevli olduklarını söylemek mümkün görünmemektedir. Çünkü Anayasanın 40/2 deki “resmi görevli” kavramı, birinci derecede ve doğrudan doğruya idarenin sorumluluğuna yol açabilecek şahsi ve somut işlemleri yapan kamu görevlilerini ifade etmektedir[51].
Aynı şekilde, Anayasanın 129/5`deki “memurlar ve diğer kamu görevlileri” de, bu hüküm kapsamında idarenin birinci derecede ve doğrudan doğruya sorumluluğuna yol açan kusurlu davranışta bulunan kamu görevlileridir. Bu nedenle, devlet adına belli bir hizmet alanını yöneten ve idari hiyerarşinin tepesinde bulunan bakanların, Anayasanın 129/5 maddesi kapsamı açısından kamu görevlisi olarak kabul edilmesi gerekmektedir[52].
Dolayısıyla, bakanları Anayasanın 129/5 hükmü açısından kamu görevlisi ve 40/2 hükmü açısından da resmi görevli kabul ettiğimize göre, bakanların kusurlu davranışlarıyla verdikleri zararlardan bu hükümlere göre devletin sorumlu olması ve açılacak tazminat davasının da bakan aleyhine değil, bakanlık yani idare aleyhine açılması gerekmektedir[53].
Nitekim Yargıtay'da bakanları Anayasanın 129/5 hükmü açısından kamu görevlisi olarak kabul etmektedir. Yargıtay’a göre, "Türk İdare Hukukunda baskın ve yaygın görüş, bu deyimin iki ana unsuru içerdiğidir. Bunlardan birincisi görevlinin bir kamu hizmetini yüklenmesi, ikincisi ise bu görev karşılığı devlet bütçesinden maaş, ücret, ödenek vs. gibi her ne nam altında olursa olsun görevliye bir maddi meblağın tahsis edilmesidir...... Bakanların bu iki ana unsuru tam olarak taşımaları (kamu görevlisi) olarak kabul edilmelerinin açık bir kanıtını oluşturmaktadır"[54].
Tazminata mahkûm olan ve bunu ödeyen bakanlık, genel hükümler gereğince şahsi kusurunun varlığı sebebiyle ve kusur nispetinde ilgili bakana rücu edebilir mi? Bu takdir de idare, zarar görene ödediği tazminat için idare hukuku esaslarına göre sorumlu bakana, kusuru oranında payına düşeni isteyebilir. Teorik olarak mümkün olmasına rağmen, usul olarak bu mümkün değildir. Bakanın, bakanlığını temsilen kendisi aleyhine dava açması gerekir ki, bu da pek mümkün görünmemektedir. Uygulamada da bu biçimde bir rücu görülmemiştir[55].
Sonuç
Türk hukukunda bakanların hukuki sorumluluğu konulu çalışmamızda vardığımız sonuçlar ilgili bölüm ve alt bölümlerde aktarılmakla birlikte özet olarak şunu diyebiliriz ki, bakanların hukuki sorumluluğu alanında bakanların “görevleriyle ilgili eylem ve işlemlerinden kaynaklanan hukuki sorumluluğu’’ile “bakanların kişisel eylem ve işlemlerinden kaynaklanan hukuki sorumluluğu’’ arasında ayrım yapmak faydalıdır. Bakanların görevleriyle ilgili olmayan, tamamen şahsi kusurları ile verdikleri zararlardan dolayı, kendilerine karşı genel hükümlere göre dava açılabildiği gibi, burada bakanlarla kamu görevlisi sayılmayan kimseler arasında fark yoktur.
Bakanların görevleriyle ilgili eylem ve işlemlerinden dolayı hukuki sorumluluğu halinde ise, bakanların görevleriyle ilgili hukuki sorumlulukları hizmet kusurları dışında söz konusu olup şahsi kusurlarının varlığı halinde mevcuttur. Bakanların şahsi kusurlarının varlığı halinde, zarar gören kişinin genel hükümlere göre, ilgili bakanın şahsına karşı adli yargıda hukuk davası açıp tazminat isteme hakkı teorik olarak mümkündür. Ne var ki, doğrudan ilgili bakanın şahsına karşı kişisel kusurundan dolayı genel hükümlere göre adli yargıda dava açmanın Anayasamızın 40. maddesinin 3. fıkrası ile 129. maddesinin 5. fıkrası karşısında mümkün olmadığı söyleyebiliriz. Zira Anayasamızdaki bu düzenlemeler, kamu görevlilerinin üçüncü kişilere verdikleri zararlardan birinci derecede ve doğrudan doğruya ancak idarenin sorumlu olabileceğini ifade etmektedir.
Kaynakça
AKINTÜRK Turgut.,
Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 12. Bası, İstanbul 2006, Cilt 1.
AKYILMAZ Bahtiyar.,
Kamu Görevlilerinin Kusuruyla Üçüncü Şahıslara Vermiş Oldukları Zararlardan Doğan Mali Sorumluluk, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Konya 1991.
ARMAĞAN Servet.,
1961 Anayasası ve Bakanlar Kurulu, İstanbul 1978.
AYDIN ÖZDEMİR Elif.,
Akit Dışı Sorumlulukta Maddi Zarar ve Tazmini, Ankara 2013.
BİLGE Necip.,
Bakanların Görev ve Sorumları, Ankara 1956.
BİLİR Faruk.,
1982 Anayasası’nda Bakanlar Kurulu, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 1997.
DURAN Lütfi.,
“Anayasanın 128 ve 129. Maddeleri Yönünden Kamu Görevleri İle Bakanların Durumu”, Yorum, Anayasa Yargısı, Ankara 1984.
EREN Fikret.,
Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 5. Bası, İstanbul 1994, Cilt:1.
GÖZLER Kemal.,
Anayasa Hukukuna Giriş, Ekin Kitapevi Yayınları, Bursa 2002.
GÖZLER Kemal.,
Devlet Başkanları, Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa 2001.
GÖZLER Kemal.,
Türk Anayasa Hukuku Dersleri, Ekin Kitapevi Yayınları, Bursa 2000.
GÜRAN Sait.,
Anayasanın 128 ve 129’uncu Maddeleri Yönünden Kamu Görevlileri ve Bakanların Durumu, Amme İdaresi Dergisi, C.17, S.3, Eylül 1984.
NARTER Sami.,
Kusursuz Sorumluluk, Haksız Fiil Sorumluluğu ve Tazminat Hukuku, Ankara 2014.
ONAR Sıdık Sami.,
İdare Hukuku, İstanbul 1942.
ÖZBUDUN Ergun.,
Türk Anayasa Hukuku, 7. Baskı, Yetkin yayınları, Ankara 2002.
ŞAHİN Ali Oğuz.,
Başbakan ve Bakanların Görevleriyle İlgili Cezai Sorumlulukları, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yüksek Lisans Tezi), İzmir 1998.
TANÖR Bülent/YÜZBAŞIOĞLU Necmi.,
1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa Hukuku, 2 Baskı, İstanbul 1991.
TUNÇOMAĞ Kenan.,
Türk Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 6. Bası, İstanbul 1976, Cilt 1.
YAĞCIOĞLU Ali Haydar.,
Haksız Fiil Sebebiyle Aynı Zarardan Birden Fazla Kimsenin Müteselsil Sorumluluğu, Ankara 2014.
YILMAZ Zekeriya.,
Trafik Kazaları ve Taşımacılıktan Doğan Hukuki Sorumluluk, Tazminat, Sigorta ve Rücu Davaları, 2. Bası,Ankara 2010.
BU MAKALE AZERBAYCAN 2. ULUSLARARASI KONFERANS BİLDİRGESİ KİTABINDA YAYINLANMIŞTIR.
[1]NARTER Sami., Kusursuz Sorumluluk, Haksız Fiil Sorumluluğu ve Tazminat Hukuku, Ankara 2014 s.1.
[2]TUNÇOMAĞ Kenan., Türk Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 6. Bası, İstanbul 1976, Cilt 1, s.426-427.
[3]AYDINÖZDEMİR Elif., Akit Dışı Sorumlulukta Maddi Zarar ve Tazmini, Ankara 2013, s.1.
[4]YAĞCIOĞLU Ali Haydar., Haksız Fiil Sebebiyle Aynı Zarardan Birden Fazla Kimsenin Müteselsil Sorumluluğu, Ankara 2014, s.1.
[5]AKINTÜRK Turgut., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 12. Bası, İstanbul 2006, Cilt 1, s.77.
[6]YILMAZ Zekeriya., Trafik Kazaları ve Taşımacılıktan Doğan Hukuki Sorumluluk, Tazminat, Sigorta ve Rücu Davaları, 2. Bası,Ankara 2010, s.5.
[7]AYDINÖZDEMİR, s.5.
[8]GÖZLER Kemal., Anayasa Hukukuna Giriş, Ekin Kitapevi Yayınları, Bursa 2002 s.304.
[9]BİLGE Necip., Bakanların Görev ve Sorumları, Ankara 1956, s.39.
[10]TANÖR Bülent/YÜZBAŞIOĞLU, Necmi, 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa Hukuku, 2 Baskı, İstanbul 1991,s.349-350.
[11]BİLİR Faruk.,1982 Anayasası’nda Bakanlar Kurulu, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 1997, s.73.
[12]TANÖR/YÜZBAŞIOĞLU, s.350.
[13]ARMAĞAN Servet., 1961 Anayasası ve Bakanlar Kurulu, İstanbul 1978, s.144.
[14]ARMAĞAN, s. 144.
[15]BİLGE, s. 40.
[16]ARMAĞAN,1961 Anayasası ve Bakanlar Kurulu, s.152.
[17]ÖZBUDUN Ergun., Türk Anayasa Hukuku, 7. Baskı, Yetkin yayınları, Ankara 2002, s. 326.
[18]ŞAHİN Ali Oğuz., Başbakan ve Bakanların Görevleriyle İlgili Cezai Sorumlulukları, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yüksek Lisans Tezi), İzmir 1998, s. 58.
[19]ARMAĞAN, s.142.
[20]ŞAHİN, s. 58-59.
[21]GÖZLER, s.304.
[22]GÖZLER, Kemal, Devlet Başkanları,Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa 2001, s. 111.
[23]GÖZLER, Anayasa Hukukuna Giriş, s. 304.
[24]BİLİR, s.75.
[25]ARMAĞAN, s.148.
[26]GÖZLER,Devlet Başkanları, s.111.
[27]GÖZLER, Devlet Başkanları, s.111-112.
[28]GÖZLER, Anayasa Hukukuna Giriş, s.305
[29]ARMAĞAN, s. 142.
[30]ONAR Sıdık Sami., İdare Hukuku, İstanbul 1942, s. 617.
[31]BİLGE,s.40.
[32]ARMAĞAN, s.145.
[33]ERENFikret., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 5. Bası, İstanbul 1994, Cilt:1, s. 40.
[34]BİLGE, s.40.
[35]ARMAĞAN, s. 28; GÜRAN Sait., Anayasanın 128 ve 129’uncu Maddeleri Yönünden Kamu Görevlileri ve Bakanların Durumu, Amme İdaresi Dergisi, C.17, S.3, Eylül 1984, s.34.
[36]BİLİR, s. 72.
[37]BİLGE, s. 40-41.
[38]GÖZLER, Anayasa Hukukuna Giriş, s. 305.
[39]BİLGE, s. 41.
[40]BİLGE, s. 41.
[41]BİLGE, s. 41-42.
[42]GÖZLER Kemal., Türk Anayasa Hukuku Dersleri, Ekin Kitapevi Yayınları, Bursa 2000, s.383-384.
[43]ARMAĞAN, s. 147.
[44]YHGK., 25.11.2009 Gün 2009/4-453 E. 2009/553 K.
[45]ARMAĞAN, s. 151.
[46]GÖZLER, Anayasa Hukukuna Giriş, s. 305.
[47]AKYILMAZ Bahtiyar., Kamu Görevlilerinin Kusuruyla Üçüncü Şahıslara Vermiş Oldukları Zararlardan Doğan Mali Sorumluluk, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Konya 1991, s. 397.
[48]DURAN Lütfi., “Anayasanın 128 ve 129. Maddeleri Yönünden Kamu Görevleri İle Bakanların Durumu”, Yorum, Anayasa Yargısı, Ankara 1984, s. 204.
[49]AKYILMAZ, s.399.
[50]DURAN, s.204.
[51]AKYILMAZ, s.399.
[52]AKYILMAZ, s.399-400.
[53]AKYILMAZ, s.400
[54] Y.H.G.K., 14.09.1983 t., E. 1980/4-1714, K. 1983/803, YKD, C.IX, Sayı:11 Kasım 1983, s.1591-1592.
[55]ARMAĞAN, s.149-151.